Şeklin ötesine geçin, psiko-estetik felsefeyle tanışın.
Sıfır'ı bulun. Gönül gözünüz açılsın.
Boşluğun yerine tamı tamına boşluk anlamına gelen bir çizgenin koyulabileceğini ve koyulması gerektiğini düşünebilmek... İşte, çok vakit, çok imgelem ve kesinlikle büyük bir zihin olgunluğu gerektirmiş olan son soyutlamadır bu. Bu yüzden matematikte son temel keşif sıfır olmuştır.
Önceleri ayrı kavramlar olarak düşünülen boşluk ve hiç'in aynı şeyin iki görünümü olduğunun farkına varıldı. Böylece sıfır imi sonunda günümüzün cebiri ile matematiğin temel kavramı olan yok sayı'nın değerini simgelemeye başladı. Mezopotamya tarihinin geç dönemlerinde M.Ö. IV. yüzyılda tarihin ilk sıfırı olan Babil sıfırı, birkaç yüzyıl sonra Maya sıfırı ortaya çıkmışsa da bugünkü kullanımı Hint uygarlığına borçluyuz.
Hintliler'den bizlere Rabbi ben Ezra adında Yahudi-Ispanyol bilgini taşımış görünüyor çağdaş kullanımıyla sıfır'ı. 1139'daki uzun Doğu gezisinden sonra Hint kökenli hesap yöntemlerini İbrani dilinde kaleme alıp "Sefer ha Mispar" (Sayı Kitabı) adını verdiği bir yapıtta sergilemiş. Birden dokuza kadar olan rakamları harflerle simgeleyerek, yanlarına kah sifra (boşluk anlamına gelen Arapça bir sözcük), kah galgal (tekerleğin İbranice adı) adını verdiği küçük yuvarlak biçimli bir im eklemiş. Sıfır sözcüğünün Arapça sifra'dan (boşluk) veya İbranice sefer'den (sayı) gelmiş olabileceğini de böylece anlamış olduk.
Fakat biz sıfır'ı psikiyatride -biz psikiyatristlere kafa doktoru denildiğine göre- kafa biliminde kullanımını, yaratılışını borçlu olduğu hiç'lik ve boşluk kavramları ile irdeleyeceğiz.
Kafa içi boşluğu dolduran beyni iletişim kolaylığı açısından ikiye ayıracağız önce. Üst beyin -ki biz bu beyin bölümüne cortex diyoruz- 1mm kalınlığında olduğundan ve iki beyin yarım küresini sarmaladığından ve soymayı becerebilirsek bu kabuğun 1,5 metrekarelik bir alanı kapsadığından anatomik bilgilerimiz nedeniyle eminiz. Onunla okuduğumuzu, yazdığımızı, çok sıfırlı rakamları dahi hesaplayabildiğimizi, analiz ve sentezler yapabildiğimizi yine üst beynimizle çözümlüyoruz. Fakat çoğumuz böyle düşünüp, felsefe yapabilen bir cortex'e sahip olduğumuz ve başka canlılarda örneğini göremediğimiz için, megalo bir süreçle tüm beynimizi üst beyin zannediyoruz.
Oysa anatomik olarak üst beyin, tüm beynimizin en çok %28'ini kapsıyor. Geriye kalan beyin bölümlerine anlatım ve anlama kolaylıkları bakımından alt beyin diyelim. Onun tamamı Latince olan (Thalamus, Amygdeal Nucleus, Substantia Nigra, Pons, Bulbus vs) bölümlerini ayrıntılı olarak incelemeye başlarsak konumuz bir anatomi dersi niteliği kazanır ve ben enbaşta olmak üzere çoğumuz "sıfır" alırız.
Alt beyin sistemi duygularımızın ve içgüdülerimizin kaynağıdır öncelikle. İkinci olarak atalarımızdan RNA (Rubo-Nucleic Asid) denilen bir molekül yardımıyla bilgi şifrelerini taşır ve depolar. (1989'da ispatlandı; ispatlayıcıları ABD'li Thomas Cech ve Kanadalı Sydney Altman Nobel Kimya Ödülü kazandı. Üçüncü önemli fonksiyonu da otonom sinir sistemi kanalı ile nöro-hormono-transmitter bir mekanizmayla iç organlarımızı refleksif olarak komuta etmesidir. Bu nedenle de haklı olarak beynimizin %72 hücresini kullanır.
Bu aşamada bir buzul gibi düşünelim beynimizi. Buzulun üstü göründüğü için herkes konuşuyor, cortex bilimi yapıyor -konuşsunlar ve yapsınlar da- buzulun altı bir mikrokozmos olduğu halde din ve felsefe dışında tanımlanmıyor.
Üst beynin "iyi insan ol, takma kafaya (ona göre de kafa sadece üst beyindir), sev birbirini" nutuklarını yazdığı kitapları zamanında best-seller (en çok satan) olan Dale Carnegie'nin intihar ederek öldüğünü duymuş muydunuz?
Üst beynin en hakim olduğu ülkelerin başında gelen ABD dahi "yaşasın üst beyin" öğretisinin "otomatik portakallar" yarattığını farketmiş olmalı ki "EQ , IQ'yu döver" kitaplarına ödün vermeye başladı.
* EQ: Duygusal katsayı -alt beynin işlevlerinden sadece biri
IQ: Zekasal katsayı -üst beyin işlevleri
Ayrıca bilgisayarlar üst beynimizi çok iyi taklit etmeye başladıklarından ve de ortalama 70-80 yıl yaşayan bir insan üst beyninin biriktirebileceğinden çok daha fazla bilgiyi depolayabildiklerinden "yaşasın üst beyin" eğitimi ufak çaplı bilgisayarlardan da inferiprite duygusu hissetmemize neden oluyor. Cep telefonları, internet, materyalist felsefe, aşırı üst beyin faaliyetlerine, bu da strese neden olarak beyin sağlığını giderek artan bir şekilde bozuyor.
İşte şimdi; Mevlana'nın Mesnevi'de "hiç'i bulunuz, gönül gözünüz açılsın" deyişini anlamaya başladık. Hatta Budist rahiplerin niçin kendilerini mağaraya kapattıktan bir yıl kadar sonra "Üçüncü gözümüz açıldı" dediklerini veya Kuran'da "Ben size şah damarınızdan daha yakınım" demesini Allah'ın... Tasavvufta hiçliğin, nokta gibi olmanın, kalbe giden yol olduğunu... Dikkat ederseniz gönül, üçüncü göz, şah damarı, kalp, alt beyin yerine kullanılmış; hiçlik, izolasyon üst beynin devre dışı bırakılması yerine kullanılmıştır.
Yunus Emre'nin "Bir ben vardır bende, benden içeri" sözüne uygun içteki ben'i hissetmenin yolu üst beyni devre dışı bırakmak, hiçleştirmek, sıfırlamaktır. Hintliler'in Transandantal Meditasyon (düşünceyi aşma) yöntemi dahi aynı sıfırlaştırmayı amaçlar.
Biraz üst beyninizle düşünerek örnekleri arttıracağınızdan eminim. Niçin bir yığın öğreti; üst beyinde hiçliği bulmanın, alt beynin farkındalığını azaltmaktaki rolünü kendi kavramları ile işlemiş?
Son araştırmalar bir RNA molekülünün 20 milyon bilgi taşıdığını söylüyor. Bu durumda belki de milyonlarca yıllık bir bilgi birikimine sahip alt beyin sistemi, tabiidir ki pek çok öğretide bir mikrokozmos olarak tanımlanacak.
Üst beyinde hiçliği bulun, alt beyinde mikrokozmosla tanışın. Zerdüşt öğretilerinin beyaz enerjisiyle I. Ching felsefesinin aydınlığı ile, hatta Isis-Osiris öğretilerinin hiyeroglif gözüyle, yaratıcılıkla, Rahim-Rahman, anima-animus, Yin-Yang güçleriyle tanışın, arkatiplerle, sembollerle, gizemle tanışın. Şeklin ötesine geçin, psiko-estetik felsefesiyle tanışın. Sıfır'ı bulun. Gönül gözünüz açılsın.
Psiko-estetik kavramlarını yan yana ilk defa benim üst beynim bir araya getirdi. Ayrıntıları merak eden okurlarım için Sistem Yayıncılıktan çıkan Psikoestetik isimli kitabımı okumalarını önermem belki de yeni bir sıfır'a neden olacaktır.
Biraz da sıfır'ın yuvarlaklığından bahsedelim. Çok eskilerden beri onun yuvarlaklığı "rahim"i simgelemişti. Bir zamanlar mandala (yuvarlak) yapılar mimaride çok modaydı ve insan cenininin rahimdeki rahatlığını üst beyinsel yaşamda da bulabilecekleri düşünüldü mandala yapılarda. Belki de yuvarlak hatlı arabalardan bir süre sonra yuvarlak hatlı yapılar yeniden moda olacak. Ben şahsen yuvarlak bir yatak aradım Modoko'da, bir türlü bulamadım. Sonra vazgeçtim. Alt beynim rahime regresi(gerileme) olur diye. Fakat alt beyinlerimizi anacığımızın rahmine doğru gerileten o kadar çok neden var ki aslında. Anne kalp sesini taklit eden ritimdeki müzikler, rahim kaynaklı libido kullanan anneler... (İster toprak, ister su, ister ateş, rahim olsunlar doğurdukları çocukların alt beynini büyütmezler. Bunu keşfeden bazı yazarlar da "İçinizdeki çocuğu sevin" derler. Oysa o çocuğu büyütmezsek kolay kandırılan, kolay saldırabilen, kolay uyutulabilen bir çocuk kalırız, üst beynimiz büyüse de.) Babanızın, amcanızın, dayınızın mesajlarını biteviye yenileyenler, yalnızca üst beynin eğitim ve otoritesini kullanan eğiticiler, alt beyinde sıfırı tüketmiş materyalist otomatik portakallar, insanın özgürlüğüne ve özgünlüğüne saygı duymayan doğa yıpratıcıları...
Son olarak sıfır'ın rahimden ürediği "boşluk" duygusundan bahsetmek istiyorum. Bebeklerin salıncakta, beşikte veya ayakta sallanarak büyütüldüğü, herkesin vıcık vıcık bir arada uyuduğu bir toplumda boşluk duygusu çok sıktır. Birincisi boşluğun sallanarak hissedilmesi; ikincisi de çok sert seksüel içerikli alt beyin takıntılarına neden olarak, alt beynin hissedilmemesi için boşluk duygusuna sığınılması olarak koca bir boşlukta minicik mikroplar olduğumuz duygusuna götürür bizi. Oysa uzayda boşluk zannettiğimiz karanlık dahi esir denilen bir maddeyle doludur. Dünyamız saniyede 18 millik bir süratle güneşin etrafında döner. Ve yaşamı sadece cortex yaşamı kabul edersek 70-80 yılda biter. Milyonlarca yıllık bir uzay zamanında bir noktadır, hatta bir hiçtir, bir sıfırdır cortex yaşamı.
Sıfırlayın üst beyin yaşamını, boşluk duygusundan kurtulun. Bizde bilinmediğine bakmayın, Batı ülkelerinin psikiyatristlerinin çoğu rüya analizi ile yardımcı oluyorlar danışanlarına. Ben de öyle... Evrenin sembol dili ile kuş dili (mantıkut tayr) ile yardımcı oluyorlar. Çünkü alt beynin kullandığı tek dil sembol dilidir.
Okuduysanız James Joyce Ullysess'te Dublin'de geçmiş tek bir günü 1000 sayfada toparlamıştır. Çünkü bir satır üst beyin dili kullandıysa kırk satır alt beynin sembol dilini kullanmış ve ölümünden sonra ABD'de çok sayıda bilim adamı ne dediğini anlamaya çalışarak çok sayıda tercüme ve açıklama kitabı yazmıştır.
Aynı Babil Kulesi efsanesinde Tanrı'nın insanları o zamana kadar aynı dili konuşuyorken, konuştukları dili farklılaştırıp birbirini anlamaya mahkum etmesi gibi. Aynı dili bile konuşsak üst beyinde birbirimizi anlamayacak hale geldik.(Siz beni anladınız mı ki?) Bunun da nedeni doğduğumuzda üst beynimizin olmamasıdır. Okuyamazsın, yazamazsın, konuşamazsın, çişini bile tutamazsın, üst beyinler sonra gelişir. Çevre, anne, baba, ekonomi her şey farklı, tıpkı yüzler gibi üst beyinler de farklıdır. O halde üst beyinlerde anlaşamayız.
İnin alt beyninize, hakiki aşkı bulun, yazın rüyalarınızı, kuş dilini öğrenin, hükmetmeyi öğrenin, yaratıcılığı, barışçıllığı, mikrokozmosu, gücü keşfedin.
Boş, hiç, sıfır cortex'li günler dileğiyle...