Aksiyon Dergisi
Esra Demirkıran
Uyku, sadece gecelerimizi değil, büsbütün hayatımızı etkileyen bir süreç. Güzellikten trafik kazalarına, hatta psikolojik korkulara kadar sosyal yaşamımızdaki onlarca faktörü uyku belirliyor
Ömrümüzün üçte biri uykuda geçiyor ama insanoğlu hâlâ uykunun sırlarını çözmüş değil. Uyku, ya bir dinlenme, rahatlama aracı ya da günün verimli saatlerini alıp götüren bir zaman dilimi olarak tanımlanıyor. Uykuyu yaşamlarının vazgeçilmezi olarak belleyenler ile onun gerekliliğini sorgulayanların dışında uykuya yeni tanımlar getirenlerin sayısı gün geçtikçe çoğalıyor. Bu arada uyku rahatsızlıkları da artıyor ve güzellikten trafik kazalarına hemen her alanda karşımıza bu sözcük çıkıyor.
Uykuda geliÅŸime devam!
Uyku, vücudun yalnızca dinlendiği bir süreç değil. Uzmanlar uykuyu, "gün boyu yorulan ve yıpranan sinir sisteminin onarıma alındığı, gün içinde edinilen bilgilerin ayıklanıp depolandığı, dış uyaranlara açık ve bireyin gelişimi ile ilgili işlevsel bir süreç" olarak tanımlıyor. Uykuda vücudun hareketi minimuma indirgenmiş olsa da; beyin, hücreler ve duygusal gelişim sürekli çalışıyor. Örneğin, gelişme hormonu uyku esnasında salgılanıyor, gün içinde yaşanan olaylar hafızaya yerleşiyor. Kaliteli uyku, uykunun uzun olması anlamına da gelmiyor. İdeal uyku süresi kişiden kişiye değişiyor.
Yanlış uykunun alıp götürdükleri
Gün içinde yaşanan bir huzursuzluk ya da stresin yanı sıra, uyunan ortamın sıcaklığı, nemi de uykunun kalitesini etkileyebiliyor. Uyku bozuklukları kişinin çalışma verimini düşünürken, hızlı karar verememe, unutkanlık, mide ve kalp sorunları gibi ciddi etkilere de sahip. 48 saat uykusuz kalan bireylerin basit matematiksel işlemleri yapamadıkları; 90 saati aşan uykusuzluktan sonra ise birtakım halüsinasyonlar gördükleri, dış dünyadan tamamen koptukları biliniyor.
Uzmanların çoğu, zaman zaman basına da yansıyan "hiç uyumadan yaşayan insan" olamayacağını düşünüyor. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Hiç uyuyamıyorum diyen hastalarımızı uyku laboratuvarlarımızda gözlemliyoruz. Hasta uyuduğunu bilmiyor; fakat beyin sinyalleri kendisinin derin uyku safhasına bile geçtiğini gösteriyor" diyor. Psikoestetik uzmanı Dr. Nusret Kaya ise, literatürde bu tip hastaların mevcut olduğunu fakat uyuyamamalarının psikolojik sebeplerinden çok, fizyolojik sebepleri olabileceğini düşünüyor.
Uykusuz geçen kabus geceler
Uzmanlar uyku bozukluklarını uykusuzluk, uyurgezerlik, aşırı uyuma, uyku apnesi, karabasan ve gece terörü olarak sınıflandırıyor. Bunlardan birinin haftada 4-5 kez tekrarı, ciddi sorunların habercisi.
Uyku bozuklukları içerisinde en yaygın olanı, uykusuzluk. Özellikle büyük şehirlerde hareketli ve stres dolu bir hayat süren insanlar, gece yataklarında birçok faktörün de etkisiyle uyuyamayarak ertesi güne daha bitkin ve dalgın başlıyorlar. Bu durumun sık tekerrürü birçok fiziksel problemi beraberinde getiriyor.
Uzmanlar, Türkiye'de uykusuzluğun en yaygın sebeplerinin depresyon ve stres olduğu hususunda hemfikir. Memorycenter Nöropsikoloji Merkezi'nden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, beynin bir biyolojik saati olduğunu ve uykusuz kalmanın bu saatin çalışmasını aksattığını savunuyor. Stresin uyku kalitesini bozduğunu söyleyen Tarhan, "Elektriğin icadından sonra insanlar geceleri daha aktif yaşamaya başladılar. Geç yatıp geç kalkma alışkanlığının baş göstermesi ve gürültünün de etkisiyle insanların uyku düzeni iyice hasara uğradı. Kalabalık şehirlerde karbonmonoksit oranı kırsal kesimlere göre daha fazla olduğu için, kentteki insanlar uyusa da yorgun kalkıyor" diyor.
Uyku apnesi, kazaların en büyük sebebi
Uyku apnesi adı verilen sendrom, uyku süresince solunumun nöbetler halinde durması demek. Uyku apnesi, aşırı kilodan uygunsuz boğaz, çene ve ağız yapısının solunum yollarını daraltmasından kaynaklanıyor. Bu hastalarda uyku esnasında horlama gözleniyor. Uykusu sürekli solunum durması nedeniyle kesilen hasta, ne kadar uzun uyusa da gün içinde uykuya aşırı meyilli oluyor. Bu kişiler bazen olur olmaz yerlerde uyuyabilmekte; iş ve özel yaşamlarında uykululuk sebebiyle ciddi problemlerle karşılaşmakta.
Acıbadem Hastanesi Uyku Araştırmaları Merkezi'nden Dr. Nalan Ertaş, "Türkiye'de uyku hastalıklarının geçmişi 15-20 yıl gibi bir süre ile kısıtlı olduğu için insanlarda bilgi eksikliği var. Uyku apnesi olan insanlar sabahları zor uyanırlar. Genelde kilolu erkeklerde görülür. Horlama apnenin önemli bir belirtisidir; fakat her horlayan kişide uyku apnesi vardır diyemeyiz" diyor.
Uzmanlar, Türkiye'de yaklaşık bir milyon kişide görülen uyku apnesinin çok ciddi sonuçlar doğurabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor. Uyku apnesi hayati önem taşıyan ciddi bir hastalık. Tedavi edilmezse kalp krizi, felç, düzensiz kalp atışları gibi sonuçlara varabiliyor.
Uyku apnesi tüm bunların yanı sıra trafik kazaları için de önemli bir risk. Araştırmalara göre apneli hastaların yüzde 47'si trafik kazalarına sebep oluyor. Bu sebeple, Toraks Derneği Uyku Bozuklukları Çalışma Grubu doktorları Emniyet Genel Müdürlüğü'ne başvurarak özellikle kamyon ve TIR şoförlerinin uyku testinden geçirilmesi için girişimde bulundu.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Oğuz Köktürk, "Hastanın tedavi olana kadar dikkat gerektiren işlerden kaçınması şart. Ülkemizde yaklaşık bir milyon kişi bu tür hasta ama yüzde 90'ı bundan habersiz" diyor.
Karabasan faka bastı!
Uzmanlar, karabasanı, uykuya dalarken korku ile uyanma, kasılıp kalma hali olarak tanımlıyor. Anadolu Ruh Sağlığı Merkezi'nden Dr. Mehmet İbiş şunları söylüyor: "Fizyolojik olarak uyku başladıktan hemen sonra rüyalar başlamaz, yaklaşık 1-1,5 saat sonra başlar. Karabasanda ise rüya hemen başlar. Örneğin kişi bu rüyada birinden kaçtığını görüyor, uzaklaşmak istiyor; ama kıpırdayamıyor. Ruhsal sorunları olanlarda ya da stresli insanlarda daha sık görülüyor."
Acıbadem Hastanesi Uyku Araştırmaları Merkezi'nden Dr. Nalan Ertaş uyku apnesi olan hastalarda karabasanın sıkça görüldüğünü açıklıyor: "Uykuda belirli aşamalar vardır. Bu aşamalar sağlıklı bir uykuda sırasıyla yaşanır. Uyku apnesi olan insanlar sık sık uyandıkları için rüyalı uykuya geçemezler. Aynı şekilde vardiyalı işçilerde, gece uykusu eksik kişilerde de sıkça rastlanıyor karabasan. Depremi yaşamış birçok hastam da karabasanlar görüyor."
Prof. Dr. Nevzat Tarhan karabasanın tedaviyle ya da kendiliğinden geçebildiğini; soğukkanlı insanların ise panik yapmadan, dualar okuyarak karabasandan kurtulduklarını belirtiyor. Dr. Nusret Kaya ise, literatürde gece terörü olarak adlandırılan karabasanın genetik faktörlü olduğunu, aynı ailede birden fazla kişinin karabasan şikayetinin olduğunu belirtiyor.
Bir tutam öğle uykusu
Uyku üzerine incelemeler yapan bilim çevreleri, 14.00 civarı uyunan öğle uykusunun, günün sonraki bölümlerinin daha zinde geçirilmesi ve gece ihtiyacımız olan uyku süresinin azaltılabilmesi gibi faydaları olduğunu belirtiyor. Memorycenter Nöropsikoloji Merkezi'nden Prof. Nevzat Tarhan, bu uykuların yarım saatle sınırlanması gerektiğine dikkat çekiyor: "Öğle uykusu; yorgun, enerjisi azalmış vücudun ve beynin soluk almasını sağlıyor. Beynin yıpranmasını önleyici etkisi var; fakat yarım saati geçmemeli. Yoksa gece uykusuzluğa sebep olur."
Dr. Mehmet İbiş "Özellikle Akdeniz ülkelerinde, örneğin Yunanistan'da öğleden sonra ara verilir. Bu aralarda 'siesta' adı verilen kısa uykularını yaşarlar. Siesta, altıncı saat demek. Sabah 6'da kalktıklarını varsayarsak, öğle 12'de uyuyorlar" diyor.
Öğle uykuları özellikle sıcak iklim kuşaklarında geleneksel bir hal almış durumda. Öyle ki, Japonya'da bazı işyerlerinde öğle uyuyanlara ek ücret ödeniyor. Bu uygulama ile işçilerin günün kalan vakitlerinde daha verimli çalıştıkları gözlemlenmiş.
En etkili güzellik kaynağı
Tam alınmamış bir uykudan sonra cildin solgun ve kuru olduğuna, göz altlarında mor halkalar oluştuğuna şahit oluruz. Uyku esnasında vücut hormon salgılarını dengeliyor, bağışıklık sistemi ile sindirim sistemi hızla çalışıyor ve cilt her gün atılması gereken ölü deriyi uyku esnasında atıyor.
California Stanford Üniversitesi'nde yapılan araştırmaya göre de ideal bir uyku hormonları dengeliyor ve bu durum kanserin de aralarında bulunduğu birçok hastalık riskini ortadan kaldırıyor.
Kerahat vakti uykusu zararılı
Kerahat vakitleri denilen güneşin doğuş ve batış saatlerinde uyuyor olmak, hem gün içi vücut enerjisi hem de akıl sağlığı açısından zararlı etkilere sahip. Geceleri salgılanan "melatonin" hormonu güneşin doğuşuyla azalıyor. Güneş doğarken uyanık olmak, bedenin gün içinde daha zinde ve enerjik olmasını sağlıyor. Güneş doğarken uykuda olmayı alzheimer hastalığının sebeplerinden biri sayan bilim çevreleri mevcut. Dr. Nusret Kaya, bu duruma farklı bir açıdan bakıyor: "Hipofiz bezi Budizmde '3. göz' olarak adlandırılıyor. Doğu ekolü, '3. göz'ün güneş ışığına hassas olduğundan, güneş doğarken uyanık olmanın zinde kalmak açısından öneminden bahseder. Bunlar doğacı hipotezler. Bana anlamsız gelmiyor."
Dr. Mehmet İbiş de bu tip araştırmaların doğal yaşamayı salık veren araştırmalar olduğunu belirtip doğru olabileceğini düşünüyor: "Biz doğanın bileşeniyiz. Bunu günlük rutinlerimizde de göstermeliyiz. Fakat her şeye rağmen doğacıların savunduğu gibi teknolojiden de uzak olamayız."
İdeal uyku düzeni
İdeal uyku düzeni kişiden kişiye değişmekle beraber, uzmanlar en iyi uykunun gece alınabileceği konusunda hemfikir. Prof. Dr. Nevzat Tarhan da bu görüşte: "Gece uyku vaktidir. Doğadaki ritme uygun olmak en iyisi. Uykunun sekiz saatten fazlası beyin tembelliği yapıyor. 5 ila 8 saat arası doğal." Dini araştırmalarıyla tanınan Ahmet Şahin, uyku düzeni ile alâkalı olarak "Gece geç vakitte yatmamak, uykudan çalmamak gerekir. Hz. Muhammed (s.a.v), yatsıdan sonra çok oturmaz, yatardı. Gece teheccüde kalkar, sabah ise muhakkak namaza uyanırdı" diyor.
Rüya: Bir film izlemek
Rüyalarımız yapılan araştırmalara rağmen hâlâ sırrını korumakta. Rüyayı Batılı bilginler "gün içinde karşılaştığımız olayların bilinçaltında büründüğü hal" olarak tanımlıyor. Doğulu bilginler ise bu görüşe de katılmakla beraber rüyayı daha çok bir "ilahi ve uyarıcı mesaj" olarak görmüş ve önemsemiş. Özellikle İslamiyet'te Hz. Muhammed'e (s.a.v) inen vahyin sadık rüya ile başlaması; Kur'an-ı Kerim'de geçen birçok ayette gerçekleşecek olaylar hakkında peygamberlere rüyalar aracılığı ile işaretler bildirilmesi, İslam ilim adamlarının rüyaya ayrıca önem vermelerini sağlamış. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Marifetname adlı eserinde insan kalbinin ve ruhunun uyku ve ölümle temizlendiğini ifade ediyor. Hz. Mevlânâ'nın Mesnevi'sini şerh eden Sarı Abdullah ise, rüya hakkında şunları demekte: "İnsanda iki nevi ruh vardır: Biri hayvani ruh, ötekisi de rahmani ruhtur. Hayvani ruh, daima insandan ayrılmaz. Tuzun eti muhafaza ettiği gibi, insanı kokmadan korur. Rahmani ruh ise, insana uyku halinde âlem-i melekûtu seyrettirir; ahval-i gaybı havassa aksettirir." İsviçreli psikolog Carl Gustav Jung ise rüyadaki sembollerin kişiye özgü olduğunu ve dar bir yorumla anlatılamayacağını savunurken; Alman psikolog Erich Fromm rüyadaki sembolleri rastlantısal, evrensel ve geleneksel olarak yorumlamakta. Rastlantısal semboller kişisel anlamlara, geleneksel semboller tek bir anlama, evrensel semboller ise evrensel kabullere bağlanır.
Rüyaların sembol dili ve analizi
Rüyalar konusunda çeşitli çalışmaları olan Psikolog Çiğdem Demirsoy, rüyalarda düşünmeye ve günlük hayattaki problemleri çözmeye devam edildiğini belirtiyor: "Rüyaların sembolik bir dili vardır. Günlük yaşamımızda farkında olmadığımız ve bilinçaltımızı etkileyen şeyler rüyalarımızda canlanır. Rüyaların hatırlanması kişinin kendi hayatını tanıması bakımından önemlidir. Kişi rüyalarındaki sembol dilini açabilirse, kendi yaşamındaki birçok sırrı fark edebilir."
Hastalarına 'danışan' demeyi tercih eden ve kendisine başvuranları rüya analiz yöntemiyle iyileştiren Dr. Nusret Kaya, kullandığı yöntemle alâkalı olarak "Rüya analizi bizim memlekette bilinmez, Amerika'da, Avrupa'da yıllardır kullanılan bir yöntem. Rüyaları bildiğimiz tabirlerden farklı olarak analiz ediyoruz. Danışanlarıma rüyalarını hatırlamaya çalışmalarını ve beş tanesini yazdıktan sonra analize başlayabileceğimizi söylüyorum" diyor.
Rüyaların süresi
Bilim adamları rüyaların süresi konusunda kesin bir sonuca varamamışken; Amerikalı Dr. Klein deneklerini hipnotize ederek uyutup, uyandırdığında rüyalarını dinlemeye başlamış ve en uzun rüyanın doksan saniyeyi geçmediğini tespit etmiş. Uyandırdığı deneklerinin 3-5 saniye süren rüyalarını saatlerce anlattıkları sonucuna varmış. Yine Amerika'dan Dr. Kleitman ise rüya esnasında kişide kısa süreli ve süratli göz hareketlerine şahit olmuş. Hatta, ömrü boyunca hiç rüya görmediğini ileri süren deneklerini hızlı göz hareketleri esnasında uyandırdığında denekler "hayatlarında ilk defa rüya gördüklerini" söylemişler. Bunun sonucunda da, herkesin rüya gördüğü; fakat bazı kişilerin rüyalarını hatırlayamadığı sonucuna varmış.
Rüyaların tespiti
Uykuda olan kişi rüya görmeye başladığında, hızlı göz hareketlerinin yanı sıra heyecana bağlı kalp atışları da ortaya çıkmakta. Bu yolla rüyaların başladığı ve bittiği an, EEG ve EKG adı verilen ölçüm cihazlarıyla tespit edilebiliyor. Bilim adamları sekiz saat uyuyan bir kişinin uykusunun yaklaşık yüzde 20'sinde rüya gördüğünü ortaya çıkarmış. Uyku esnasında rüyasız ve ağır bir uykuyu, rüya görülen zaman dilimi ve bunu yine ağır uyku izlemekte ve bu sirkülasyon uyanana dek sürmekte.