Güneş Gazetesi - 8 Nisan 1990
Doçent Doktor Nusret KAYA bir psikiyatrist. Akıl ve sinir hastalıkları uzmanı. Fakat çok uzun süreden beri özel muayenehanesinde uyku bozuklukları ve horlama konusunda sağaltımla uğraşıyor. Kaya'nın bir özelliği de tıp dilinde Uyku Apnösü Sendromu olarak bilinen (uyku sırasında nefes kesilmeleri) bir hastalığın tedavisinde bulduğu yeni bir yöntemle dünya tıp literatürüne geçmesi. Dr. Nusret Kaya ile bu hafta sandığımızdan çok daha yaygın bir hastalık belirtisi olan uyku bozuklukları üzerine konuştuk.
- Sayın Nusret Kaya, uykusuzluk ne ölçüde yaygın bir hastalık?
Uyku bozukluklarını eğer basit uykusuzluk olarak ele alırsak çok yaygındır. Şimdi basit uykusuzlukta bir-iki kerenin bir sakıncası yoktur. Ama üstüste olması tedaviyi icabettirir. Çünkü uykuya dalamamak, yeterli uyku sağlayamamak bir sürü sorunun ortaya çıkmasına yol açar.
- Uykusuzluğun nedenleri saptandı mı efendim?
Hep basit uykusuzluktan söz ediyorsak bunun başlıca nedeni stres faktörleridir. Stres organizmada bir gerginliğe neden olur. İşte bu gerginlik uykusuzluğun baş nedenidir. Birtakım ilaçlar da, eğer yatıştırıcı dediğimiz, gevşetici dediğimiz sınıftansa alışkanlık yapar. O halde alışkanlık yapıcı bir ilaçla doğal uykuyu sağlamaya çalışmak bir yerde yanlışlıktır. Biz basit uykusuzluğu ilaçsız tedaviden yanayız. Stres faktörlerini elimine etmeye çalışıyoruz. Dediğim gibi, basit uykusuzluğun ötesinde daha karmaşık durumlar sözkonusu değilse.
- Neler sözkonusu olabilir?
Şimdi efendim; uykunun kendine ait birtakım rahatsızlıkların başında depresyon gelir. Bu bazen açıktır, bazen de maskelenmiştir. Kişi çoğu zaman depresyon içinde olduğunun bilincinde olmaz. Bunu çeşitli şekillerde maskeler. Bunlar arasında arabesk dinleyip, rakı içmek de olabilir, gidip maçlarda hakeme bağırmak şeklinde de ortaya çıkabilir. Hatta biraz derine inersek, genetik faktörler de rol oynayabilir. Bunlar hep işin nasıl ortaya çıktığı. Depresyonun neden ortaya çıktığına gelince, bunun da asıl nedeni şuuraltı suçluluklardır.
- Yani farkında olmadığımız suçluluklar?
Şuuraltında duymuş olduğumuz suçluluğu biz depressif karakter olarak oluşturuyoruz. Depresyonların şuuraltı bozukluklardan meydana geldiği bilimseldir. Bizim toplumumuzda şuuraltı suçluluklar neden daha fazladır'a gelince, çünkü bizde bir çocuğun ebeveynleri ile aynı yatakta yatması, kardeşleriyle, yakın akrabalarıyla aynı yatakta yatması, diğer toplumlardan çok daha fazla yaygındır.
- Ne oluyor aynı yatakta yatınca?
Şu oluyor; şuuraltı suçluluk dediğimiz zaman şuuraltında birtakım güdülerin, yandaki objeye aktarılması sözkonusudur. Aynı yatakta yatan bir çocuk, kardeşi veya ebeveyni ile, uykuda alt beyinle bir ilişkiye girer. Uykuda üst beyin, yani korteks devre dışıdır. Alt beyin bütün gücüyle ortaya çıkar. Bütün güdüler ortadadır. O güdülerin içinde agresivite, yemek, içmek, saldırganlık, hayatı koruma gibi içgüdülerin yanında seks içgüdüleri de vardır. Üst beyin yandakinin anne, baba veya kardeşi olduğunu bilir. Uykuda üst beyin devre dışı kalınca, alt beyin bütün bunları bilmez. İçgüdülerini, seksüel güdüleri yandaki vücuda yayar. Onun kokusu, şusu busu alt beyinde izler bırakır. İşte suçluluk duygusu buradan doğar. Depressif karakterin şuuraltı suçluluğa sebep olduğu uykusuzluklar bunlardır.
- Bu sorunu nasıl çözüyorsunuz?
Depresyon dediğimiz zaman bir anti-depressif tedavi, yani ilaçla tedavi işe yarıyor. Çünkü anti-depressif ilaçlar bir süre sonra direkt olarak depresyonu ortadan kaldırıyor. Nasıl antibiyotik mikrobu öldürüyorsa, anti-depressan da depresyonu öldürüyor. Ama şuuraltı suçluluğun yarattığı depresyonlarda sadece ilaç yeterli değil. Şuuraltının analizinin de yapılması şart.
- Sizin ilgilendiğiniz bir konu da horlamalar. Horlama ile uykusuzluğun bir ilişkisi var mı?
Şöyle var; horlamak uykuyu fazlalaştıran bir uyku rahatsızlığıdır. Ayrıca aşırı horlayan kişilerin %50'sinde uyku apnösü dediğimiz uyku esnasında nefes kesilmeleri periyodları yaşanır. 10 saniyeden fazla sürmüş olan nefes kesilmeleri uyku apnösüdür ve 8 saatlik uyku süresince 10 saniyeyi geçen apnö sayısı 30'dan fazla olan kişi uyku apnösü sendromu hastası olarak isimlendirilir.
- Ne oluyor bu hastalara?
Nefes kesilmeleri nedeniyle kanda oksijen yüzdesi düşer. Kandaki oksijen yüzdesinin düşmesi beyin ve kalp gibi oksijene çok hassas birtakım organların erken bozulması demektir. Gene dış kaynaklı bilgilere göre, uyku apnösü hastalarının ortalama ömrünün 10-15 yıl kadar kısaldığı anlaşılmıştır. Ayrıca yatakta ölümler sözkonusudur.
- Sizin bu konuda uluslararası tıp literatürüne geçmiş bir buluşunuz var. Bunu açıklar mısınız?
ABD'de uyku bozuklukları konusunda master yaptığım zaman, uyku apnösü hastaları geliyor ve tadavi ediliyorlardı. Bu tedavi belliydi. Hastanın gırtlağına bir delik açıp, nefes kesilmelerinin önüne geçmek.
Bu arada benim kafama şöyle bir soru takıldı; madem ki bu delik sorunu çözüyor, o halde öyle bir pataloji olmalı ki genizle ağız arasında; gözden kaçmış bir nokta. Ben br kulak-burun-boğaz uzmanı gibi anatomiyi inceledim. Ortaya iki tane önemli anatomik teşekkül çıktı. Bunlardan biri troid kıkırdak ki, halk arasında adem elması diye bilinir, ikincisi hyoid kemiğidir ki, halk arasında dil kemiği olarak bilinir.
Ben bu kemik üzerinde çalışmalarımı yoğunlaştırdım ve uzun incelemeler sonucu gördüm ki, bu kemik insandan insana yapı farklılıkları gösteriyor. Kiminde daha dar, kiminde daha geniş, kiminde şöyle, kiminde böyle. Benim dayandığım teori şuydu: Hyoid kemiği uykuda gevşeyen kaslar üzerinde bir basınç yapıyor. Basınç azalınca horlamalara, basınç çoğalınca tıkanmalara yol açıyor. O halde ne yapmalı?
- Ne yaptınız?
Bu kemiği ameliyat ettik. Bir estetik cerrahın yardımıyla uyku apnösü olduğu bir bilimsel kongre sırasında saptanmış hastanın hyoid kemiğini ortasından açarak apnöyü iyileştirdik. Bu hasta hala yaşıyor ve yine aynı bilimsel kongrede adamın iyileştiğini de ispatladık.
- Türkiye'de oluyor bunlar değil mi?
Tabii. Ama, daha sonra ben Amerika'da Stanford Üniversitesi'ne gittim ve bir konferansta konuyu ilgili uzmanlara açıkladım.
- Bu daha önce hiç yapılmamış mıydı?
Hayır hiç yapılmamış. Sonra ilginç gelişmeler oldu. Benden habersiz olarak o sene yapılan 1984 Dünya Uyku Kongresi'nde benim ismim verilerek bu araştırma tebliğ edilmiş. Böylece bilimsel yayınlara geçti. Index Medicus'un da kabul etmesiyle bütün dünya tarafından kabul edildi. Yayınlardan sonra birtakım üniversiteler çok ilgilendiler. Ben de hepsine uygulamalarımı anlatan raporlarımı gönderdim.
- Peki doktor bey, bu hastalıklar dışında basit uykusuzluk çeken insanlara ne gibi önerilerde bulunuyorsunuz bi uzman olarak?
Bunlar aşağı yukarı biliniyor. Stres giderici tavsiyeler başta geliyor tabii. Bunun dışında uyku kaçırdığını kesinlikle bildiğimiz materyalleri; çay, kahve, sigara ve alkolü yasaklıyoruz.